Peygambere Saygı Makamı

Cadde Sokak İstanbul – 22 Osmanlı Devleti’nde devlet terbiyesi bu yüzyılda pek çok devlette olmayan bir disiplin ve başarıyı da beraberinde getirmiştir. Ancak devlet geleneğine olan bağlılık pek çok devlette olduğu gibi Osmanlı’da da azalmış ve zamanla devletin yıkılışı olarak hezimetle sonlanmıştır. Osmanlı Devlet geleneğinde sorumluluk ve makamlar gelişi güzel verilmediği gibi dine olan hürmetin bir göstergesi olarak Peygamber Hz. Muhammed’in soyundan gelenlere ayrı bir makam belirlenmiştir. Bu soydan gelenleri kapsayan bu makamın hem ayrı bir sorumluluğu hem de ayrı bir ağırlığı vardır.

ŞERİFLER VE SEYYİDLER

Bilindiği üzere Peygamber Hz. Muhammed’in nesli, kızı Fâtımâtü’z-Zehrâ (r.an) ile damadı ve amca oğlu Hz. Ali (r.a)’den devam etmiştir. Hz. Ali’nin, büyüğü Hz. Hasan ve küçüğü Hz. Hüseyin o(an oğullarından gelen zürriyet zamanımıza kadar ulaşmıştır. Birbirlerinden farklı olduğunu göstermek için, Hz. Hasan’dan gelen kola “şerif”, Hz. Hüseyin’den gelen kola ise “seyyid” denilmiştir. Ehl-i beytten olanlara, İslâm tarihinin ilk devirlerinden günümüze kadar, her devlet ve iktidar tarafından çok hürmet ve saygı gösterilmiştir. Nakîbül-eşrâf adı verilen kişi, bu soydan gelenler arasından seçilir ve Hz. Peygamber (s.a.s) neslinden gelenlerin işlerine bakar, neseplerini kaydeder, doğumlarını ve ölümlerini deftere geçirir, gelişigüzel mesleklere girmelerine engel olur, fey ve ganimetlerden kendilerine ait paylarını alıp aralarında dağıtır, hanımların denkleri olmayan erkeklerle evlenmelerine mani olurdu. Bu açıdan nakîbül-eşrâf, Peygamber (s.a.s) hanedanı mensuplarının umumi bir vasisi hükmünde idi. 

Şerif ve Seyyidler her zaman yeşil sarıkla gezmeğe mecbur idiler; yalnız bunlardan birisi Şeyhulislam olursa o zaman Şeyhulislamlar’a mahsus beyaz sarık sarardı.

Nakîbü’l-eşrâflık, ilmiye sınıfının en üst seviyesine çıkan seyyidlere veriliyordu. Nakîbü’l-eşrâflar, kadılar gibi belirli bir süre için görevlendirilmiyor, uzun yıllar iş başında kalıyorlardı. Resmi giysileri, konakları ve kendilerine hizmet eden adamlarıyla saygın bir yer tutuyorlardı. 1.Padişah tahta çıkacağı zaman ilk kılıç kuşanmayı en yaşli nakibu’l eşraf yapardı. 2. Askere moral olsun diye padişahla birlikte beraber savaşa da giderlerdi. 3. Nakîbü’l Eşraf, Osmanlı Devleti’nde protokole tabi değildir. Vasıtasız olarak ve vaktini kendi belirleyerek padişahla görüşebilir. Padişahın başkanlık ettiği divanlarda diğer devlet erkânından ayrı olarak padişah ile aynı sedire oturur. Osmanlı Devleti’nde nakîbü’l-eşrâflar hakkında ilk biyografik eser Ahmet Rıf’at Efendi’nin Devhatü’n Nukabâ adlı eseridir. Bu eser 1500’lü yıllardan itibaren 1800’lü yıllara kadar Nakîbü’l-eşrâf olarak görev yapan toplam 62 kişinin biyografisini vermiştir.

Meraklısına not: Nakip sözlük anlamıyla; bir topluluğun büyüğü, bir kavim veya kabîlede başkan veya başkan vekîli olan kimse demektir. Nakibu’l Eşraf da şeriflerin başkanı anlamında kullanılagelmiştir. Nakîbü’l eşrâf, ilk olarak Abbasi halifesi Mütevekkil zamanında oluşturulan bir kurumdur. Bu zamandan itibaren diğer İslâm devletlerinde nikâbet teşkilatı varlığını sürdürmüştür.

Kaynaklar: http://gencyesevi.com/osmanlilarda-nakibul-esraflik-serif-ve-seyyidler/ http://www.mynet.com/cevaplar/osmanlida-nakibul-esraflik-kurumu-ne-is-yapardi/6187078 http://www.lugatim.com/s/nakip https://islamansiklopedisi.org.tr/nakibulesraf

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir