Bir Yaşam Tarzı; Okçuluk

Cadde Sokak İstanbul – 12  İstanbul’un suriçi ilçesi Fatih’te alışık olmadığımız isimlerde cadde ve sokakları incelemeye devam ediyoruz. Bu kez sokağımızın adı; tirendaz. Kökeni farsça olan tir, ok anlamına gelir. Tirendaz ok atan kişi anlamına gelse de, halk dilinde becerikli, iş bitiren anlamında kullanılır. Okçuluk köklü kültürlerin çoğunda savaş sanatı olarak bilinse de aslında bir yaşam sanatı halini almış durumdadır. Buna en iyi örnek kendi kültürümüzdedir. 

Ahîlik gibi esnaf-zanaatkâr loncalarında meslekî eğitime başlama ve icâzet (yeterlilik) alma gibi okçulukta da benzer bir durum vardı. Atıcılar Tekkesi’ne başvuran tâlip, “küçük kabza alma töreni” denilen ve ayrıntıları bugüne ulaşmamış bir törenle tekkeye kabul edilirdi. Sonra, kendisine tekke ve Meydan içindeki kuralları, davranış ve ‘adabı öğretecek bir “kardeş” ve ona okçuluğu öğretecek bir üstad tespit edilirdi. Tâlip için bir eğitmen tahsis edilmesine “pîr tutmak” denirdi.İran ve Türk kültüründe, okçuluğun kendi kendine de öğrenilebilecek bir spor/savaş sanatı olduğu kabul edilir, ama her sanat gibi bunun da deneyimli bir eğitmen tarafından öğretilmesi tercih ve takdir edilirdi. Sosyal düzen içinde kabul görmeyen serseri kişilere “nursuz pîrsiz” denmesi de bundandır.

KEPAZELİKTEN KEMANKEŞLİĞE

Düzenli antrenmanlara başlayan kemankeş (okçu) önce çekiş kuvveti nispeten düşük antrenman yaylarıyla (kepaze) çekiş çalışmalarına başlardı. “Kepaze” adı verilen bu yaylarla ok atılmaz, sadece kasların kuvvetlendirilmesi ve atış formunun öğretilmesi amaçlanırdı. Kepaze eğitimini “torba idmanı” izler, pîri tarafından bir sonraki safhaya geçebileceğine kanaat getirilen kemankeş adayı açık hava idmanlarına başlar, menzil okçuluğu pratiği yapmaya başlardı (bkz. Osmanlı Okçuluğunda Eğitim). Kemankeş bugün için bile inanılmaz sayılabilecek 900 gez (594 m) mesafeye ok düşürmeyi başardığında icâzet almaya hak kazanırdı. Yapılan atış, ikisi atış noktasında ikisi “hava yerinde” (okun düştüğü taraf) bulunan en az dört şahit tarafından teyid edilmeden, atış meşru sayılmazdı. Bu mesafeye ulaşan kemankeş, “Büyük Kabza Alma Töreni” denilen törenle pîrinin elinden kurulu bir yay alır, Tekke Şeyhi’nin elini öper ve Tekke Sicil Defteri‘ne kaydedilirdi (Okçulukta, diğer bir çok sanattaki gibi bir icâzetnâme verilmiyordu). Bundan sonra “kabza sahibi” diye anılan kemankeş, becerisini arttırmak ve daha uzun menzil atışları yapmak için çalışmaya devam ederdi.

GELENEKSEL OKÇULUĞUMUZUN DİLİMİZE ETKİLERİ

Hem arkaik Türklerde hem Osmanlı Türklerinde okçuluk günlük yaşamın önemli bir parçası oldu. Bir av ve savaş silahı olmasının yanında siyâsî, sosyal ve dinî hayata da girmişti. Okçuluğumuzun kültürümüzde bıraktığı izlerden bazıları, yaşayan Türkçe’mizde de bulunabilir. İşte, hâlâ kullanılan bazı deyişler ve anlamları:

“İki dirhem bir çekirdek”

Biraz rüküş de sayılabilecek kadar şık ve zarif insanlar için kullanılan bu tabir, Osmanlı okçuluğunda kullanılan menzil oklarının en hafifinin ağırlık miktarıdır. Karakterleri gereği hafif olan menzil okları, ok gövdeleri belli profillerde (endâm) yapıldığından, gerçekten de çok zarif ve hoş görünüşlüdürler.

“Kepaze”

Okçuluğa yeni başlayanların kas kuvvetlerini artırmak ve atış formunu öğrenmek için kullandıkları yaylardır. Bu yaylarla ok atılmaz, sadece boş çekiş yapılır. Kepaze (veya kepade”) yayları ok atmak için kullanılan yaylardan çok daha zayıf yaylardır.

“Çile çekmek”

Yayın iki ucunu birbirine bağlayan ipe “çile” denmektedir. Okçuluk tâlimlerine yeni başlayan “kepazekeş” öğrenci, bitmek bilmez çile çekme idmanlarını tamamlamadan, eğitiminin bir sonraki safhasına geçemezdi. Her ciddi eğitim, özellikle başlangıç aşamalarında sıkıcı ve zordur. Okçuluk eğitiminin genellikle çok sıkıcı ve zor olabilen bu safhasına istinaden, “sıkıntı çekmek” bu deyiş günlük dile geçmiştir. Bu tabirin tasavvufla ilişkisi de düşünüldüğünde, geleneksel okçuluk kültürünün de tasavvufî düşünceden çok uzak olmadığı anlaşılacaktır.

“Kemankeşe bir söz yeter”

İcâzetli bir kemankeş olmak Osmanlı kültüründe hatırı sayılır bir prestij de sağlardı. Bunun sebeplerinden biri, Atıcılar Tekkesi’ndeki uygulamaların kemankeşlerin iyi bir ahlâka sahip olmalarını sağlamaya yönelik olmasıydı. Bu denli ciddiyetle ilgilenilen bir sporun kazandırdığı disiplin, özgüven ve fiziksel kuvvete duyulan saygı da buna eklenirdi. Ayrıca, diğer savaş sanatlarında olduğu gibi, “gaza niyyetine” yapılan savaş dinî/tasavvufî yaşam tarzı ve anlayışla ilişkili sayılırdı. Eski Atasözü ve Deyimler Sözlüklerinde “Kemankeşe bir söz yeter” gibi atasözlerinin yer alması da eski okçuların bu olgun ahlâk ve anlayış düzeyine işaret etmektedir.

Kaynak:

http://www.tirendaz.com/tr/

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir