Meğer diş hekimliği 14 bin yıllıkmış !

Geçtiğimiz günlerde medyada yer alan bir haber bugüne kadar ki bilinen diş hekimliği tarihinin aslında daha da eski olduğunu ortaya koydu.

Yazılı belgeler ve yapılan kazılardan ortaya çıkan bilgiler ışığında şu ana kadar bilinen diş hekimliği tarihi ile ilgili en eski kayıtlara Mısır’da rastlanmaktaydı. MÖ 2700 yıllarında Mısır’da yaşadığı kabul edilen İmhotep de bilinen ilk hekimiydi. Zira onun yaşadığı dönemde Mısır’da hekimler göz hekimi, barsak hekimi, diş hekimi gibi branşlara ayrılmışlardı. Hesi-Re ise yalnızca diş hekimi değil aynı zamanda Krallığın Bekçisi gibi 13 resmi unvana sahip oldukça yetkin bir hekimdi.

Mısırlılar pek çok konuda olan gözlem ve deney merakını diş hekimliğinde de göstermiş, apse drenajı yapmış, çağdaş diş hekimliğinde köprü olarak ifade ettiğimiz uygulamanın ilk deneyicileri olmuşlardı. Hatta Ebers Tıp Papirüsü içindeki bilgilere göre ağız ve çenenin cerrahisi ile ilgilenmiş, “sabah kahvaltısında ağız temizliği yapılmalı, ağız temizliği diş temizliği demektir” gibi ifadeler kullanmışlardı.

iskeletMeğer diş hekimliği daha da eskiymiş!

Ancak geçtiğimiz günlerde, İtalya’nın Dolomite Dağları’nda keşfedilen bir iskeletteki iltihaplı diş, bilinen en eski dişçilik örneğini ortaya koydu. Bir anlamda dişçiliğin kökenleri konusunda bütün bildiklerimizin yanlışlığını ortaya koydu.

Dolomite iskeletindeki (yanda) iltihabın bir kısmının çakmak taşı aletlerle temizlendiğinin görülmesiyle, tarihöncesi insanların 14 bin yıl önce, yani sanılandan 5,000 yıl daha erken bir tarihte ilk dişçilik faaliyetlerinin yapıldığı böylece ortaya çıkmış oldu. Bologna Üniversitesi’nden paleonantropolog Stefano Benazzi’nin yönettiği araştırmaya göre keşif, patolojik bir duruma yapılan cerrahi elle müdahalenin en eski arkeolojik örneğini oluşturuyor.

dişçizikleri

25 yaşında genç adamın iskeletinde diş tedavisi

Benzazzi “Bu keşif, dişlerde açılan delikler ve kafatasında açılan delikler (trepanasyon) gibi diş ve kafatası ameliyatlarının bütün tartışmasız örneklerinden daha önce geliyor. Dişlerde açılan delik ve trepanasyon vakaları 9 ila 7 bin yıl önceki Mezolitik-Neolitik döneme tarihlenmekte” diyor.

Dişin sahibi yaklaşık 25 yaşlarında, günümüz Kuzey İtalya topraklarında yaşayan bir genç adam. Adamın iyi korunmuş iskeleti 1988 yıllında Belluna yakınlarındaki Veneto Dolomites dağlarındaki, Ripari Villabruna isimli bir kaya sığınağı mezarında bulundu. Kesin olarak 13,820 ila 14,160 yıl önceye tarihlenen diş, gelecek araştırmalar için Ferrara Üniversitesi’nde tutuluyor.

dişgörseli

Tarih öncesi diş müdahaleleri

Benazzi, “Muamele bu kadar yıldır fark edilmemiş. Delik sadece basit bir diş çürüğü yarası olarak tanımlanmış” diyor. Araştırma, diş tedavisi biçimlerinin Geç Üst Paleolitik dönemde yapılmaya başladığını gösteriyor. O dönemde dişlerin arasında kalan yiyecekleri çıkarmak için kullanılan kürdanlar büyük ihtimalle kemik ya da tahtadan yapılıyordu. Fakat bu zamana kadar Paleolitik kürdan kullanımını diş çürümesiyle ilişkilendirebilecek bir kanıt bulunamamıştı.

Daha önce Slovenya’daki 6500 yıllık bir insan dişinde balmumundan diş dolgusu keşfedilmişti. Pakistan’da bir Neolitik mezarlıktaki 9,000 yıllık azı dişlerinde de büyük ihtimalle çürümüş dokuyu çıkarmak için yapılan diş delme kanıtları keşfedildi.

dişgörseli2

Şimdilik en eski dişhekimliği örneği

Benazzi ve meslektaşları Villabruna’da bulunan iskeletin alt çenesinin sağında bulunan üçüncü azı dişini inceledi, ve dişin çiğneyici yüzeyinde içinde 4 delik olan büyük bir delik keşfetti.

Araştırmacılar, taramalı elektron mikroskopu kullanarak büyük deliğin iç yüzeyinde tuhaf çizikler keşfetti. (üstte) Üç azı dişinde tahta, kemik ve mikrolit (küçük taş alet) uçlarla yapılan deneysel çalışmalar, çiziklerin kazıma ve yontma sonucu oluştuğunu doğruladı.

“Çizikler, bir mikrolitin farklı yönlerde hareket ettirilmesiyle oluşan kesme izlerine benziyordu” diyen Benazzi, Discovery News’e yaptığı açıklamada, “İltihaplı doku, küçük keskin bir taş alet kullanılarak dişin içinden ayrılmış. Bu, Geç Üst Paleolitik insanlarının, çürüklerin zararlı etkilerinin farkında olduğunu ve derin bir diş çürüğüne (invazif yöntemlerle) müdahale etme ihtiyacı duyduklarını gösteriyor” diyor.

Benazzi’ye göre, diş minesinin aşınma yüzünden kısmen yuvarlanmış ve parlamış olması da, diş tedavisinin kişinin ölümünden oldukça uzun bir süre gerçekleştiğini gösteriyor.

Bu keşif dişçiliğin diş delme yöntemleri yerine, çok daha eski olan diş karıştırma eyleminden çıktığını düşündürüyor. Makalenin yazarlarından Marco Peresani’ye göre keşif diş cerrahisi uygulamalarının gelişiminde önemli bir basamağı temsil ediyor. Peresani “Keşif, Neolitikten çok önce insanların el becerisi ile yaratıcı yöntemleri birleştirdiğini ve diş tedavisi için bile teknolojiyi uygunca kullanarak alet ürettiğini gösteriyor” şeklinde konuşuyor.

Hangisine şaşıralım?

Tüm bu bilgiler ışığında yeni bulgularla ilgili haberi diş hekimliği tarihi uzmanı deontolog ve tıp tarihçisi Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir hocamıza aktardık ve sorduk: “Sizce yeni bulgular gerçekten şaşılası bir durum mudur?”

Prof.ErdemirProf. Dr. Erdemir sorumuzu karşılık “Bu aslında şaşılacak bir durum da değil. Abartmayalım çünkü 25 bin yıllık bir fosil de bulunup tespit edilebilir. Sonuçta fosil olarak kalması bize diş ve kemikten çok rahat bireyin geçirdiği hastalıkların teşhisini bile mümkün kılarken 14 bin seneye çok şaşırmamalı” dedi.

Öyleyse hocamızın da beyanından anlaşılacağı üzere; evet, İtalya’daki gelişme oldukça taze ve merak uyandırıcı ancak bu kadar yıl bilgi aktarabilecek derecede sağlam ve sert bir dokuyu nasıl oluyor da ortalaması 75-80 yıl olan ömrümüz boyunca ağzımızda sağlam olarak muhafaza edemiyoruz hayret!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir