Türk bilim adamından “çığır açan “ buluş / Diş Hekimlerinin Duayenleri (3)

Türk bilim adamından “çığır açan “ buluş” : “Yapay insan kemiği üretildi”

DİŞ HASTALARINA BÜYÜK KOLAYLIK

Röportaj Dt. Mustafa Bilal ALKAN

Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Diş Hekimliği Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Kürkçü, diş hekimliğinde, çene cerrahisinde ve ortopedi ameliyatlarında kullanılan sentetik kemik tozunu (greft) uzun süren araştırma ve geliştirme projeleri ile üretmeyi başardı. Doç. Dr. Kürkçü, kemik ameliyatlarının daha kolay gerçekleşmesini sağlayacak sentetik kemik malzemesini, gerekli belgelendirme işlemlerini tamamlayarak seri üretimine geçmeye hazırlandıklarını söyledi. Kendisi yoğun iş temposu ve araştırmaları olmasına rağmen bizim röportaj isteğimiz kırmadı ve  çalışmaları ile ilgili biz sorduk kendisi bakın şöyle cevapladı:

5 YIL SÜREN ÇALIŞMANIN ÜRÜNÜ

Üretim metodu açısından elde edilen yapay kemiğin ilk olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Kürkçü ürettikleri ürünün ortopedi, beyin cerrahisi, diş hekimliği ve çene cerrahisinde kemik boşluklarını doldurmak amacıyla kullanıldığını söyledi. Yapay kemik, bir takım işlemlerden geçirildikten sonra özellikle ortopedi ve çene cerrahisi ameliyatlarında kullanılıyor. Kırıklarda, ameliyatlarda ve çene cerrahisinde ihtiyaç duyulan kemiğin üzeri yapay kemikle kaplanıyor. Bir süre sonra yapay kemik, kimyasal ürün olmadığı için, insandaki kemikle uyum sağlıyor. Dolgu malzemesi olarak kullanılan yapay kemik tedavi sürecini hızlandırıyor.

Sentetik kemik tozunu (greft) uzun süren araştırma ve geliştirme projeleri ile üretmeyi başardınız. Bu üretim süreci hakkında kısa bilgi alabilir miyiz, projenin gerçekleşmesi ne kadar sürdü?

Yaklaşık beş yıldır bu alanda çalışıyoruz. Öncelikle hayvan kaynaklı  kemik grefti ürettik .Bunun Türkiye’de belgelendirilmesinde bazı sıkıntılar var Avrupa’da belgelendirmek zorundayız. Avrupada’ da belgelendirebilen kuruluş sayısı çok az. Dolayısıyla uzun sürüyor prosedür işlemleri. Biz de orada  zaman kaybetmedik sentetik ürünlerle üretim yaptık. 2 ayrı sentetik ürün dizayn ettik. Onların çalışmalarını yaptık belgelendirdik. Bunların CE belgeleri var Türkiye’de. Dolayısıyla Türkiye’de kullanılabilir durumdalar.Türkiye’nin pozisyonunu açıklamak gerekirse Türkiye’de herhangi bir medikal ürünün satılabilmesi için  öncelikle CE belgesini almış olması gerekiyor. Yani Avrupa birliğinin kabul ettiği normlarda üretilmiş olması ve Avrupa birliği tarafınfan yetkilendirilmiş kuruluşlardan bu belgeyi alması gerekiyor. Sağlık Bakanlığı bundan sonra sizin ürününüzü tanıyor ve ulusal bilgi bankasına kaydını yapıyor daha sonra sosyal güvenlik kurumu sizin bu ürününüzü kullananlara geri ödeme yapıyor. Yani dolayısıyla Türkiye’ de herhangi bir ürün bu yarabandından en gelişmiş tıbbi cihaza, ürüne kadar hepsi için geçerli.

BİZİM İNSANIMIZ KALİTELİ ÜRÜNÜ HAK EDİYOR

Her ürünün seri üretime geçebilmesi için bu aşamalardan standart geçmesi gerekiyor diyebilir miyiz?

Evet standart olarak geçmesi gerekiyor. Şimdi kalite kötü bir şey değil yani sonuçta bizim insanımız en üst kalitedeki ürünü  hak ediyor. Bundan yana bir şey söylemiyorum. Kaldı ki bizde akademisyen kimliğiizi de koruyoruz. Yaptığımız her çalışmada bunun sorumluluğu  altında harket etmeliyiz. Şimdi ortaya şöyle bir sorun çıkıyor.Ben ülkemde satabilmek için bu malzemeyi  Avrupa birliği tarafından yetkilendirilmiş organlardan izin almak zorundayım. YANİ BU ÖZELLİKLE KÜÇÜK FİRMALAR İÇİN çok büyük bir sıkıntı yaratıyor.

AVRUPA’DAN TEST ENGELİ

Peki bu konumda kurumların durumu nedir? Aşılamaz bir engel oluşturuyor mu özellikle küçük ölçekliler açısından bakarsak?

Aşılamaz değil aslında Sadece kurumlar açısından çok zaman ve para kaybına neden oluyor. Küçük ölçekliler içinse evet aşılamaz  hale geliyor. Yani  sisitem diyor ki. Siz zaten küçükseniz bunu yapmayın hani bunun için çaba sarfetmenize gerek yok.şimdi içerisinde bulunduğumuz akademik seviye bilimsel seviye açısından da düşünecek olursak  ürettiğim  buradaki bilgiyi  ürüne çevirmekte zaten sıkıntı yaşıyorum. Yani ülkemin bir gerçeği bu. Diğer taraftan ürüne çevirdiğim zaman bunun belgesini gidip Avrupa birliğinden alacaksam adam diyorlar ki kusura bakma burada yapılmışı var. Yani özellikle üst seviyedeki sağlık ürünlerinde  belli br standardı aşmış olan ürünlerde  bu prosedür o kadar yavaş çalışıyor ki ve  bunları Avrupa Birliği’nden de almak durumunda olduğunuz niçin  inanılmaz paralar söz konusu.Yani hayvansal kaynaklının Avrupa’daki testlerini yapabilmek için gelen ilk teklif 130.000 euro civarındaydı. Anlatabiliyor muyum?

Bu rakam yalnızca bir test için mi istenen?

Tabi bunlar testi için..Hem de bir test değil bir seri test var. Bu testleri yapmayalım mı, elbette yapalım. Ama Avrupa Birliği diyor ki senin Türkiye’de yaptığın testleri kabul etmiyorum. Bu testler neler. Testi yapan kuruluşlar nereler. Türkiyede bilinen üniversiteler ve TÜBİTAK ve TÜBİTAK’ın  labaratuvarları özellikle Marmara Araştırma Enstitüsü. Ürünün testlerini 2 yerde yaptırdım ve karşıma çıkan sorun şu oldu adamlar dediler ki kusura bakma senin bu Türkiye’de yaptırdığın testleri biz kabul etmiyoruz.

Akredite olarak görmüyorlar öyle mi?

Türkiye’deki labarauvarları akredite laboratuvar oalrak görmüyorlar. Ve diyor ki ; sen bunları şurada burada tekrarlatacaksın. Peki yaptırayım, oralara gidiyorum deniyor ki; şu test 5 euro bu test15.000 euro şu bilmem kaç bin euro Bunları alt alta koyduğunda bana 130.000 euro fatura çıkıyor.Bunu aşmak nasıl mümkün olabilir? Açıkçası sen yapma dur orada demek. Şimdi iş bu noktaya gelmişse  o zaman Rusya’ya bakıyorum Rusya diyorki bugün ben CE anlamam geleceksin buraya benim kuruluşum tarafından belgelendirileceksin diyor. Hani rusyaya mal satacaksan sen diyor ister TSE al ister CE  al beni ilgilendirmez diyor. Rusyada mal satacaksan gelEceksin bu belgeyi  benden alacaksın  diyor. Peki ben kendi ülkemde kendi bilgimle kendi teknolojimle ürettiğim ürünü satmak için Brüksel’den izin alıyorum yani bunun neresi normal.genel anlamda bakınca diyoruz ki  aaa çok güzel projeler yürütülüyor işte harika tamam yahu projeler güzel de sonucu yok.

ARTIK RAHATLIKLA SERİ ÜRETİM YAPABİLİYORUZ

Şunu rahatlıkla söyleyebilir miyiz? Greftlerin seri üretimini yapabiliyoruz.

Sentetik  gereftyapıyoruz sentetikte bir sorun yok. Belgelendirmesini de yaptık. Çünkü sentetiğin belgelendirme seviyesi Türkiye’deki yetkilendirilmiş kuruluşların yetki sınırları içerisinde kalıyor.Hayvan kaynaklı greftin yetki seviyesi daha yüksek  ama Türkiye’de onu verecek kuruluş yok. Durum burada çatallanıyor. Böyle olunca Almanya’ya, Fransa’ya ,İtalya’ya ,İngiltere’ ye Çek Cumhuriyeti’ne bilmem nereye gidiyorsunuz. Oradaki yetkililer de yokuşa sürüyorlar bazı noktalarda. Bunun birinci nedeni gerçekten bizi bilmiyorlar. Türkiyenin imajı da bu noktada sıkıntı yaratıyor. Çünkü mesela implant konusu… siz de diş hekimisiniz ben de diş hekimiyim. Son aldığım metal gurubunun içerisinde dental implantları da çalışalım istedik… Bununla ilgili dizaynlarımı yaptık.herşey hazır belgelendirme aşamasına geldim bana  şu mesaj geldi dendi ki  “Avrupa Birliği bundan sonra bu işi çok daha sıkı tutacak. Neden Türkiye’de merdiven altı üretim fazla miktarda bunlar bir şekilde CE belgesi almış durumdalar. Nasıl aldıklarını bilmiyor o yüzden  bu firmalar gözetim altındalar. Ben de  durdum. Bizim’çalının üstünden atlayacağına çalıyı dolaş felsefemiz zuhur ediyor. Bir yerde bir şekilde sorunu çözüyoruz ama bunu uygun yollarla çözmüyoruz. Sonra faturası yine bize kesiliyor. Bizim teknoloji üretmekte sıkıntımız yok bunun için yeterli bilgi ve donanıma sahibiz etkileyici projeleriniz varsa destek bulabiliyorsunuz kosgeb den kalkınma fonlarından tübitaktan  sanayi bakanlığından  bir yerden  sizi bir şekilde bir parça gazlayacak, hareket ettirecek bir şey bulabiliyorsunuz ama ondan sonrası gelmiyor. Bizim yaşadığımız en büyük sıkıntı bu.

Bu üretim safhasında ve öncesinde yurtdışından herhangi bir destek söz konusu mu? Yani Stk lar için AB Fonu desteği diye bilinen destek gibi teşvik var mı?

Ne teknolojik ne de finansal destek almadım . Çünkü her ülke kendi sanayisini destekliyor.Avrupa’daki bir kuruluş beni neden desteklesin  Kendi içerisindeki kuruluş üretiyor ve bana satıyor zaten. Aslında şöyle destekler var. Mesela TÜBİTAK’tan geliyorlar a ülkesi b ülkesi ile ortak işbirliği imkanları diye… Bu nasıl gerçekleşiyor. Sizin bir projeniz var veya onların bir projesi var onların Türkiye’deki partneri siz oluyorsunuz sizin partneriniz onlar oluyor.Tübitak ve onların ilgili kuruluşu destekliyor.ortak çalışmalar gerçekleşiyor. Europan frame work  olayı var . Bilimsel anlamda bazı çalışmaları destekleyecek bazı mekanizmalar var. Orada da şu gündeme geliyor. Siz yürütücü pozisyonda olamıyorsunuz genelde çünkü altyaopınız buna yetmiyor.  Destekleyici pozisyonda oluyorsunuz. Proje ortağı oluyorsunuz bu güzel bir şey elbette bilgimizi tecrübemizi arttıracak bir faktördür  ama Türkiye’deki bilimsel araştırma altyapısı bir türlü istediğimiz seviyeye çkamadığı için sonuçta bu projelerin yürütücüsü pozisyonunda da olamıyoruz genellikle temel problemimiz bu.

MAALESEF  FAKÜLTELERİMİZDE BİLİM İNSANI YETİŞTİREMİYORUZ

Diş hekimliği fakültelerinin de sadece diş hekimi yetiştiren yerler değil aynı zamanda böyle projeler üreten yerler olması gerekli.. Bu bahsettiğiniz noktayı  aşabilmeleri hususundu genç dişhekimlerine ve adaylarına tavsiyeleriniz var mı? Temeldeki problem buradan mı başlıyor? 

Bizim diş hekimliği fakültelerimizde eğitim sistemi  Türkiye’nin ihtiyacı olan diş hekimini yetiştirmek üzerine kurulu. Fakültelerin amacı bu. Biz aslında bilim insanı yetiştirmiyoruz. Aynı zamanda bildiğiniz gibi diş hekimliği fakültelerinde doktora programı da ortadan kalktı. Artık uzmanlık var.  Uzmanlık da kliniğe yönelik bir çalışmadır. Yani bilim adamı yetiştirme kaygısı güden bir sistem değildir.

Doktora konusunda da sanırım eksiğimiz var değil mi?

Doktoraya bakıyorsunuz. Neden doktora yapsın ki artık diş hekimliğinde  doktora yapmak tamamen bir zaman kaybı haline geldi.Eğer amacınız dışarıya çıkıp mesleğinizi icra etmekse doktora falan yapmanıza gerek yok. Uzmanlık talep ediyosunuz. Nitekim durum bundan ibaret. Sonrasında  kimlerden bekleniyor bu durum akademik personelden. Kimlerdir bunlar;uzmanlarımız yeni başlayan öğretim görevlilerimiz yrd.doç, doç, prof. seviyesindeki öğretm görevlileri. Total olarak bu insanların kaygısı öğrenci yetiştirmek bile değil. Gerçekçi bakmak lazım duruma. Herkes performans peşinde. Daha fazla nasıl para kazanırım mantığı oluştu performans sistemi sonrasında. Peki ne olacak. E işte öğrenci yetiştiriyoruz fakültenin ilk amacı öğrenci yetiştirmek. İkinci amacı araştırma yapmak. Üçüncü amacı kliniklerin para kazanmasıdır. Zaten diş hekimliği fakültesinde kliniklerin varoluş sebebi öğrenci eğitimi içindir. Yani olması gereken sistem budur.  Ama içinde bulunduğumuz realiteye baktığımız zaman bu böyle gerçekleşmiyor. Doğal olarak halkın ağız ve diş sağlığı talebi var bu talebi bir şekilde karşılamak lazım. Doğal olarak diş hekimliği fakültesi de bu konudaki merkezlerden biri haline geliyor. Öğrenci eğitimi için biz bu potansieli kullanabiliriz ama tek kaygımız bu değil.

ARAŞTIRMA YERİNE “HASTA BAKMA KAYGISI”

Başka kaygılarımız da var sanırım?

Şu anda en alt seviyedeki akademik personelden en üst seviyedeki akademik personele kadar herkesin kayısı ‘hasta bakayım da performansımı arttırayım’ yani klinikler performans merkezi olmuş durumda maalesef. Buda Türkiye’de dişhekimliği fakülteleri içerisinde  araştırma yapılmasını ve teknoloji üretimini tamamen olumsuz etkilemiş durumda. Bu yönde çaba sarfeden insanlar da tabiri caizse akılsız maceraperest  standart dışı olarak görülüyor. Çünkü alışılmışın dışında hareket ediyorlar.onların önünde de aşılması zor engeller söz konusu.  Bakınca bu insanlar değiirmenlere karşı savaşıyorlar gibi bir durum var çünkü  araştırma yapıyorsunuz. Aaa araştırma sonuçlarınız çok güzel e ozaman ürüne gideyim. Gidemezsininz neden ? o var şu var bu var bilmem ne var. Dolayısıyla imkansız için savaşır durumda kalıyoruz.  Biz bunu birşekilde kırdık. Nasıl kırdık? Teknokentler aracılığıyla kırdık. Sonuçta bizim nüvemizi oluşturan, benim mesela bu konuda  5 yıl içerisinde ayakta kalmamı sağlayan mekanizma aslında teknokent oldu.

Üniversiteler ile sanayiler arasında işbirliği içerisinde bir proje gerçekleşmesi gerekiyor.  Projelerin artması ve teşvik edilmesi için de sanırım bu teknokentlerin artması gerekiyor. Spesifik olarak diş hekimliğine yönelik teknokentlerde böyle bir akımı yada ekolü başlatmak için ne yapmak lazım?

Teknokentlerin artmasının yanısıra  teknokentlerin yapısına baktığımız zaman buralar medikal ağırlıklı yerler değil.  Özellikle özelleşmiş teknokentlere ihtiyaç var artık.Diş hekimliğine yönelik demeyelim ama bunu genelleyelim. Sağlık teknolojisi diyelim mesela. Sağlık üzerine teknokentlerin oluşması beklenebilir önümüzdeki zaman içerisinde çünkü var olan teknokent yapısı içerisinde görüyoruz ki bilgisayar yazılım sektörü çok yoğun ve ağırlıklı. Benim gibi biyomedikal çalışan insanlar var ama onlar da çok sınırlı.

Hayvan kaynaklı greft için gelinen son nokta nedir? Yurtdışından gelecek olumlu veya olumsuz bir tepkiyle ilgili öngörünüz var mı?

Avrupa da testleri tamamlandı.Denetleme için bekliyoruz. Herhangi bir ortaklık teklifi gelmeyecektir büyük ihtimalle ya da  işbirliği teklifi gelmeyecektir çünkü bunu yapan oldukça büyük firmalar var.  Baktığımız zaman bu alandaki temel 2 büyük üretici Avrupa’da. Durum böyle olunca benim çalışığım  denetleyivi kurum ile bunlar da çalışıyor. İlginç ve zor olan tarafı da bu. Beni denetleyecek olan kuruluş onu da denetliyor. O büyük bir müşteri. Dolayısıyla hatrı sayılır bir müşteri. Hatırı sayılır müşteriyi kırmamak için beni ister istemez bekletiyor.

ARAŞTIRMA SONUÇLARINI ÜRÜNE ÇEVİREMİYORUZ

Peki Türkiye şartlarında bizi bezginliğe ve yorgunluğa iten durum dünya çapında da mı geçerli?

Aynı şekilde devam ediyor. Bunu aşmanın yolu CE belgesi mi, Türkiye Cumhuriyeti böyle bir standardı benimsedim ve bunu da devam ettireceğim diyebilir ama bunun altyapısını oluşturmak lazım. Bunun altyapısı nedir? Akredite labaratuvara ihtiyacım var. Klas 1den klas 3 CE ye kadar tüm ürünleri Türkiye’de belgelendirebilecek bir kuruluşa ihtiyacım var. Özellikle bu devlet kuruluşu olmalı Sonuçta Notified Body’ler özel kuruluşlar. Ve özel kuruluşlar zaman zaman farklı pozisyonları çıkarları ön planda tutabiliyorlar.  Bu da herkese eşit davranmaları gerekirken o yöntemin çalışmaması anlamına gelebiliyor. Yani mekanizma içerisinde kendi özel tasarrufları gelişmeye başlıyor. Bu da birinin işini belki kolayaştırırken öbürünün işini zorlaştırıyor. Herkese koyulması gereken standart tavrı ortadan kaldırıyor. O nedenle TC’nin TSE gibi bir kuruluşu var.  TSE neden vermesin ki böyle bir belgeyi. Yani neden bünyesinde bunları yapabilecek uzmanları istihdam etmez. Veya ben size şöyle söyleyeyim bugün Avrupanın her ülkesinde sağlık bakanlığının kendisine bağlı olan kuruluşlar var.  En yakını burnumuzun dibinde Yunanistan. Onun da var. Yani hem belgeyi kabul edip bu belgeye ihtiyacım var bu belgeyi almadan gelme diyoruz hem de belgeyi alacak olan adamın elini kolunu bağlıyoruz. O yüzden ürünleştirme yönünde desteğe ihtiyacımız var. Tamam çok güzel orada burada şurada destek var o iyidir bu iyidir biz araştırmaya çok para harcıyoruz, iyi güzel de araştırma sonuçlarında ürüne çevirecek hiçbir şey yapmıyoruz.

ACİL TEKNOKENTLERE İHTİYAC VAR

Öyleyse BAP’lardan alınan destekle doktora öğrencilerinin ürün geliştirmesi vb durumlar söz konusu olamıyor mu?

BAP’lardan alınan destekler çok sınırlı. Oradan alınan üç kuruşla  dişe dokunur bir bilimsel çalışma yapılma ihtimali oldukça zayıf. Çünkü çok yüksek bütçelerle çalışan insanlar almşlar. Baya da bir yol kat etmişler. Şu anda diş hekimliği özelinde gördüğümü söyleyeyim. Diş hekimliği teknolojisine şu anki alt yapımızla yetişmemiz mümkün değil.

Acı verici bir durum diyebilir miyiz?

Evet, şu anda doktora çalışması da yapmıyoruz artık uzmanlık çalışması yapıyoruz. Uzmanlık çalışmaları da genellikle klinik ağırlıklı çalışmalar. Hadi bunu geçelim akademik seviyede pozisyon almak isteyen arkadaşlarım var. Yard. Doç.sunuz Doç Dr. olmak istiyorsunuz, Doçentsiniz Profesör olmak istiyorsunuz ve bu arada yapmanız gereken akademik çalışmalar var. Akademisyen arkadaşların hepsi aynı sıkıntıyı yaşıyorlar çünkü elimizdeki imkanlarla yaptığımız çalışmalar şu anki literatürün çok gerisinde. Dolayısıyla literatürü yakalayamıyoruz artık..

Geleceğin diş hekimliğini yakalamak için bizim çok ciddi anlamda spesifik hale gelmiş teknokentlere ihtiyacımız var öyleyse.

Tabii ki. Teknokentlerin yanında gözden geçirilmiş revize edilmiş diş hekimliği fakültelerine de ihtiyacımız var. Diş hekimliği fakülteleri özlerine geri dönmek zorunda. Öğrenci yetiştireceğiz. Akademisyen yetiştireceğiz. Bilimsel çalışma yapacağız.Bunun yanında gelecekteki 5 yıllık 10 yıllık akademik beklentilerimizi planlamak zorundayız. Hangi alanlara EĞİLECEĞİZ HANGİ ALANLARDA ARAŞTIRMALAR YAPACAĞIZ  bu alanları belirleyip bu alanlara yönelik yatırımlar yapmak zorundayız ki bunların meyvelerini görelim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir