Zamanımız Var Mı?

ZAMAN VAR MI

Danışanlarımın genelde şikayetçi oldukları konu ağız ve diş sağlığı için vakit ayıramamak. Muayene ya da tedavisini yaptıklarımın istatistiğini tutmak istedim ve kısaca elde ettiğim sonuç şu; on kişiden sadece bir kişi günde iki kez diş fırçalıyor. On kişiden iki kişi dişlerini hiç fırçalamıyor. “Neden?” diye sorgulayınca “zaman bulamıyorum” cevabını almak gerçekten düşündürücü. Niye mi? Hesap çok basit aslında: Üç dakikalık diş fırçalamayı, bin dört yüz kırk dakika içerisinde gerçekleştiremiyoruz. Yirmi dört saat içerisinde diş sağlığımıza ayıracağımız üç dakikamız yok. Bu durum zamandan ya da andan ne anladığımızı sorgulamama sebep oldu. İçinde yaşarken yokluğundan yakındığımız şey ZAMAN ya da AN.

Geçtiğimiz hafta sonu ailemle zaman zaman gittiğimiz bir mekana yemeğe gittik. Mekanı tercih sebebimiz aslında oturduğumuz yerden sahili rahatça görebiliyor olmamızdı. Masaya otururken fark ettik sahil tarafında inşaat çalışması başlamış ve görüş alanımızı kısıtlayacak engeller yerleştirilmiş. Masada oturanlar görüntü kirliliğine maruz kalmasınlar diye de mekanın perdelerini kapatmışlar. Evet olduğu gibi durumu kabullendik ve oturduk. Eşim kısa bir süre sonra dedi ki; “Biz buraya denizi rahatça görebildiğimiz için geldik. Farkındaysan şu anda etrafı kapalı bir mekandan hiç farkı yok burasının. “Peki, nasıl oturmaya ikna olduk da tahammül edip oturuyoruz” dedi ve aslında cevabı da kendisi söyledi. “Daha önce denizi burada gördüğümüz ve şu anda perdenin arkasının deniz olduğunu bildiğimiz için oturuyoruz.” Duygularımızı yönlendiren şeyin aslında zaman ve algı olduğunu keşfetmek bu olsa gerekti.

Evet, “Daha önce gördüğümüz, şimdi bir takım perdeler sebebiyle göremediğimiz ama varlığından emin olduğumuz ve tekrar göreceğimiz için oturmaya devam ediyoruz.” Çaba sarf ettiğimiz ve mücadelesini verdiğimiz pek çok şey için geçerli bu durumumuz öyle değil mi? O anın varlığının farkına varmak ve kıymetini bilmek. Zamanın orada geçiyor olması. Hepsi aslında biraz sakinleşerek farkına varacağımız şeyler.

Var oluşumuzun devam ettiği ana odaklanınca geçmiş ya da gelecekle ilgilenmek yerine algımızın farkındalığını artırınca o ortamın gereği ne ise onu yapmak kişiye yersiz ya da zamansız gelmiyor. Yani bir diş fırçalamamız için geçecek zamanın yokluğundan bahsetmek hiç de gerçekçi olmuyor değil mi?

Bu konunun kutsal kitap Kuran’da nasıl geçtiğini merak ettim ve bakın hangi ayet bizim zamanla ilgili algımızın değişkenliğini gözler önüne serdi. “Allah: Yeryüzünde kaç yıl kaldınız? diye sorar. Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. Zamanı bilenlere sor. derler.” (Muminun 112,113)

Şöyle düşünelim; bizler evrenin birer parçasıyız ve evren kendi etrafında dönerken güneş etrafında da dönüyor. Peki bu döngüde biz evrene ayak uydurup zamana uyuyor muyuz yoksa kendi etrafımızda mı dönüyoruz? Zamanın kıymeti ve algımızla ilgili son söz bu olsa gerek; Zaman, beklerken çok yavaş, korkarken çok hızlı, kederliyken çok uzun, sevinçliyken çok kısadır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir