Tüm Varlıklara Engelsiz Bakış

 

Her zaman olduğu gibi, yine güzel bir gün başlıyordu ve akışında başlamıştı. Genelde, gider gitmez, hemen randevu defterine bakardım. O günde baktım, ismine aşina olmadığım bir danışan randevu almıştı ve ilk muayeneye gelecekti. Tanımadığım danışanlar geleceği zaman bende farklı bir duygu oluşuyor. Aklımda onlarca soru: “Acaba yardımcı olabilecek miyim?“ “Acaba korkusunu nasıl yenebilirim”, vb gibi. İşte o gün randevusuna gelen danışan benim yıllardır takibini yaptığım, artık aile diş hekimi olduğum bir danışanımın referansıyla gelen ve bizim anladığımız ya da sık kullandığımız tabirle engelli bir danışandı. Merhabalaştıktan sonra muayene olmadan önce diş ünitine (muayene koltuğu) geçmesi gerekeceğini düşünmüş olmalı ki hareketlenmişti. Hal hatır sorduktan sonra şikâyetlerine geçmeden kendi sandalyesinde muayene yapabileceğimi söyleyince çok mutlu oldu. Birkaç kez söyleyerek memnuniyetini dile getirmekten çok hoşnuttu. Konuştukça anladım ki benden evvel muayene eden meslektaşlarım, danışanım talep etmesine rağmen kendi sandalyesinde muayene etmemişlerdi. Müdahale yapmadığımız sürece sandalyesinde kalmasının mahsuru olmadığını bir daha dile getirmem mutluluğunu kat kat artırmıştı. Artık rahatlamış olmalı ki yaklaşık iki hafta evvel bir danışanımın hediye olarak getirdiği, pencere önünde duran capcanlı mor renkli çiçeğimi ondan başka kimse fark etmemişti.

ENGEL BEYNİMİZDE VE ALGILARIMIZDA

O anda bana verdiği mesaj ne kadar anlamlıydı. Dikkat, etrafına özen ve önem göstermek ne kadar da mühim bir konu. Çünkü o çiçek iki haftadır hiçbir danışanım tarafından bu şekilde fark edilmemişti. Esasında engelli olan kimdi? Engel zihnimizde ve algılarımızdaydı. Niye derseniz hemen aklıma Kuran-ı Kerim’de “ Biz insanı ahsen-i takvim üzere yarattık” olarak geçen ayet geldi. Demek ki yaratılan insan her şart ve koşulda en mükemmel donanımla yaratılıyor.

Peki, bir dowm sendromlu kardeşimiz ya da şizofrenik bir birey? Aslında onlarda varolan bir başka cevher ya da değeri keşfetmemiz için öyleydiler, bunu fark etmeye başlamıştım. Sonra iyi ile kötü veya güzel ile çirkinin ne olduğunu düşünmeye başladım. Bu kavranmaların bir tanımını yapsak ne diyebiliriz? Gerçeğinde kötü ya da çirkin kavramları sözlüklere sonradan insanın eksik algılaması ve yetmeyen değerlendirmeleri sonucunda girmiştir. Yoksa çirkin yoktur. Güzel vardır ve güzelin dereceleri vardır. Az veya çok güzel vardır. Mesela bana göre az güzel olan danışanıma göre çok güzel olabiliyor.

ESAS ENGELLİ KİM?

Hal böyleyken algılayamadıklarımız sebebiyle esas engelli biz oluyoruz demek ki. Yaratıcı bireyin kişisel iradesini ipotek altına almamışken, iradeyi serbest bırakırken, bireyin özgürleşmesini de istemiştir. Tıpkı ayette geçtiği gibi: “Ölümü ve hayatı sizden hanginiz daha güzel amel yapacak diye yarattık.” (Mülk suresi 2. ayet) Daha güzel olan amel; elbette kişiyi özgürlüğüne götüren ameldir. Sonuçta özgür olmamızın önünde ki engelleri de çoğu zaman farkında olmadan bizler koyuyoruz. Nasıl mı dersiniz? Önce duygu ve zihinlerimize engel koyarak buna başlıyoruz. Çirkin, kötü vb sıfatları türeterek. Aslında mükemmel olanı kendi penceremizden eksik bakarak karalıyoruz. Esas olan her yaratılanın fıtrat üzere yaratıldığını unutmamız. Fıtrat üzere yaratılmış olmak nedir sizce? İlahi yasanın diğer deyişle evrensel yasanın işlemesine müsait potansiyelle yaratılmış olmak kastettiğim.

Evrensel yasa her yerde aynı işliyor. Hangimiz inkar edebilir güneşin dünyanın diğer ucunda aynı doğmadığını. Veya hangi birimiz kalbin, akciğerlerin çalışma şeklinin dünyanın bir başka ülkesinde farklı olduğunu söyleyebilir. Fizyolojisi oldukça nettir. İstemsiz, irademize bağlı olmayan kasların işleyişi ile kalbimiz çalışmaktadır. Öyleyse bizler fıtrata uygun çalışan,ilahi yasanın işlediği bedenimizde, zihnimizde engeller oluşturmamaya bakacağız. Bireysel önceliğimiz ve sorumluluğumuz bu olmalıdır diye düşünüyorum.

Peki özgürlük deyince ne anlıyoruz? Hukukçu bir dostum özgürlüğü şöyle tarif etmişti: Özgürlük; yer yüzü ile gök yüzü arasındaki varlıkların istediklerini yapabilmeleri ancak kendi özgürlüklerinin bir başkasını engellemeyecek şekilde olmasıdır. Engel diye adlandırabileceklerimiz esasında duygu, düşünce ve bakışımızdaki sığlıklardır. Mutlaka izlenmesi gereken, engeller ile ilgili izlediğim ve çok beğendiğim bir film var: Radio. Burada yazarak anlatmayacağım çünkü filmin gizeminin bozulmasını istemiyorum. Özetle engelin kimde olduğuna filmin sonunda sizler karar verin derim. Filmde koçun söylediği bir söz de bu filmi izlemenin gerekliliğini hatırlatıyor: “Evlat, neyin önemli olduğunu belirle ve herşeyi bir kenara koy.” Son olarak duyduğumda hayata yön vereceğine inandığım bir sözle bitirmek istiyorum: “Gerçek ruh özgürlüğünü tatmamış her birey engellidir. ”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir